Tarih

Cumhuriyet'in Yarım Kalan Projesi : ''Dini Türkçülük''

BU YAZIYA PUAN VER

1
Cumhuriyet’in ilanından günümüze kadar din her zaman tartışmaların odak noktasında olmuştur. Atatürk’ün  15 yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirdiği devrimlerle 1000 yıllık şeriat geleneğinden laik bir devlete dönüş, şeriat taraftarları tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Batı devletlerinin bile hayal edemeyeceği bir devrim 20. yüzyılın ilk yarısında gerçekleştirilmiştir. Dünya tarihinde ilk kez bir islam devleti çok büyük bir değişim yaşayarak laikliği benimsemiş ve yaşatabilmiştir. Atatürk’ün önderliğinde gerçekleşen bu mucize ne yüzyıllardır Türkleri şeriat sayesinde sömüren İngiltere ve diğer emperyalist devletlerin, ne de onların iş birlikçisi şeriatçı tayfanın kabul edemeyeceği bir şeydir.
Günümüzde özellikle siyasal islamcılarımızın, Atatürk dönemi konuşulurken en çok üstünde durdukları konuların başında Türkçe ezan gelir. Atatürk devrimlerine ve Cumhuriyet’in tüm icraatlarına her zaman dini pencereden bakmayı alışkanlık haline getiren siyasal islamcılar için Türkçe ezan konusu  Atatürk döneminin en önemli meselelerinden biridir. Çünkü zihniyetlerine göre ezan sadece Arapça okunabilir. Bu yüzden ezan 18 yıl Türkçe okunmuş olsa da onlar için camiler kapatılmış, ezan susturulmuştur. Hiç bir islami dayanağı olmayan, Arapların islam üzerinden tüm müslüman coğrafyaya yaydıkları kültür emperyalizminin etkisinde kalan bu kesim için Kur’an’ın Türkçe’ye çevrilmesi bile günahtır. Neyse ki tercüme işini zor da olsa kabullendiler ve bugün en koyu Atatürk düşmanı bile onun tercüme ettirdiği Elmalılı tercümesinden faydalanmaktadır.
Kur’an’ın tercümesini zor da olsa kabullenen dinci kesim nedense aradan 80 yıldan fazla bir zaman geçse de Ezan’ın Türkçe okunmasını kabul etmemektedir. Oysa karşılaştırırsak Kur’an, ezandan önce gelir. Kur’an Allahın kelamıdır ,ezan ise sadece namaza çağrıdır. Bu açıdan bakınca Kur’anın tercümesini kabul eden dinci kesimin ezanın Türkçeleşmesini reddetmesi tek kelimeyle tutarsızlıktır.
Dinci kesimin ikinci tutarsızlığı ise Atatürk’ün gerçekleştirdiği tüm devrimlerin tamamiyle onun düşüncesinin ürünü olduğunu sanması ve bu devrimlerin geçmişinin Osmanlı’ya dayandığını bilmemesidir. Atatürk devrimlerinin hiç biri bir kaç yıllık bir çalışmanın sonucu değildir. Örneğin bir gecede yapıldığı söylenen harf devrimi en az 70 yıllık bir meseledir. Cumhuriyet döneminde de 1928 yılına kadar tartışılmış, komisyonlar oluşturulmuş ve günümüzde kullandığımız ”Yeni Türk Alfabesi” kabul edilmiştir. Neden latin alfabesi değil de Yeni Türk alfabesi ? Çünkü kabul edilen kanunun adı Yeni Türk harflerinin kabulüdür. Doğrusu da budur. 1928 de kabul edilen alfabe latin alfabesinin bire bir aynısı değildir. Latin alfabesinde Ğ, Ç, Ş, Ö, Ü, I harfleri yoktur. Bu harfler bize özgüdür. Bizim alfabemizde ise latin alfabesinde olan W ve X  harfleri yoktur. O halde harf devriminden bahsederken latin alfabesinin kabulü demek yanlış bir cümledir.
Osmanlı Döneminde Türkçe İbadet Görüşünün Doğuşu
Neyse konumuza dönelim ve Türkçe ezan meselesinin geçmişine bakalım. Türkçe ezanın fikirsel kökleri Osmanlı’ya dayanır. 19. yüzyılda devletin parçalanma dönemine girmesiyle ülkeyi kurtarmak için pratik çözümler üretmeye çalışan Osmanlı aydınları, din konusunu da boş geçmemiş, çözüm reçeteleri üretmiştir. Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra güçlenmeye başlayan Türkçülük akımı savunucuları arasında Türkçe ezan konusu yavaş yavaş konuşulmaya başlanmıştır. Türkçe ezan fikrini ilk ortaya atan kişilerden biri Ali Suavidir.
II. Abdülhamit döneminde Mekteb-i Sultani ( Galatasaray lisesi ) müdürü yapılan Ali Suavi, dinin Türkçeleştirilmesini savunan kişilerin başında gelir. Beyazıt ve Ayasofya camilerinin kürsülerinde yaptığı konuşmalarda sık sık dinin Türkçeleştirilmesini savunmuş, ve islam fıkıhını eleştirmiştir. Yayınladığı Ulum gazetesinde ve ”Lisan-i hattı Türki” eserinde Arapça hakkında çok ağır eleştiriler yapmıştır. Düşünceleri, Cumhuriyet döneminden bile ileridir. Çünkü sadece hutbelerin ve ezanın değil namazın bile Türkçe kılınması gerektiğini savunmuştur. Ali Suavi’ye göre:
Hutbede Türkçe zaruret, Namazda Türkçe cevazdır (uygundur) (Lisan-ı Hattı Türki, Ulum sayı:3 22 Cemaziyelevvel 1286   s.129)
Dinde Türkçeleşme hareketi 2. Meşrutiyet sonrasında da devam etmiştir. Bu dönemin dinde Türkçülüğü savunan en önemli aydını Ziya Gökalptir. 1918 yılında Yeni hayat dergisinde yayınlanan ‘‘Vatan” şiirinde Türkçe ibadet hakkındaki fikrini şu dizelerle dile getirmiştir :
“Bir ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur.
Köylü anlar manasını namazdaki duanın
Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kuran okunur
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüda’nın
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın.” (Yeni Hayat – Ziya Gökalp İstanbul 1941 s. 9)

Ziya Gökalp’in Türkçe ibadetle ilgili görüşlerini anlattığı diğer bir eseri  Türkçülüğün Esasları isimli kitabıdır. Gökalp, ”Dini Türkçülük” adını verdiği Türkçe ibadet meselesini şöyle açıklamıştır :
“Dinî Türkçülük, din kitaplarının ve hutbelerle vaazların Türkçe olması demektir… Kur’an-ı Kerimin ve gerek ibadet ve ayinlerden sonra okunan bütün dualarla münacatların ve hutbelerin Türkçe okunması lâzım gelir (Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, MEB Yayınları, İstanbul, 1990, s. 176-177)
2. Meşrutiyet dönemi 33 yıl süren Abdülhamit baskısından sonra fikir hürriyetinin kısmen de olsa yaşandığı dönem olmuştur. Dinde Türkçeleşme konusu da tartışılan konulardan biridir. İttihat ve Terakki döneminin şeyh-ül islamı Mehmet Ubeydullah efendi Talat paşadan Türkçe namaz kıldırma izni istese de gericilerin tepkisinden korkan Talat paşa bu teklifi reddetmiştir fakat Kur’anın tercümesi önce dergilerde parça parça yayınlanmış, sonra kitap haline getirilmiştir.
Ali Suavi ile başlayan, Ziya Gökalp ile devam eden ve Mehmet Ubeydullah efendi gibi namazın Türkçe kılınmasını teklif edecek kadar cesur şeyh-ül islamın sayesinde dinde millileşme meselesi Cumhuriyet’e kadar gelmiştir ve Atatürk’ün de dinde millileşme fikrinin kaynağı Osmanlı dönemindeki dinde Türkçülük akımıdır. Özellikle Ziya Gökalp’in Türkçe ibadet konusundaki fikirlerinden etkilenmiştir
Cumhuriyet Döneminde Dinin Millileştirilmesi Çalışmaları
Cumhuriyet’in ilanından sonra din konusu en önemli meselelerden biri olmuştur. Cahil halkın yüzyıllardır sömürülmesinin ve koskoca bir imparatorluğun yıkılmasının nedeninin din olduğunu çok iyi bilen Atatürk, din konusuna büyük önem vermiştir. Özellikle Kur’anın halkın anlayacağı dile çevrilmesinin ve islamın Türkleştirilmesinin mecbur olduğunu düşünmüş ve Afet İnan’a yazdırdığı Medeni Bilgiler kitabında dinin Türkçeleştirilmesi gerektiğini şöyle ifade etmiştir :
“Muhammed’in dinini kabul edenler, kendilerini unutmaya, hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasr etmeye mecburdular. Bununla beraber Allah’a kendi milli lisanında değil, Allah’ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allah’a ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyet karşısında Türk milleti birçok asırlar, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta bir kelimsinin bile manasını bilmediği halde Kuran’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler”(Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1998, s. 366)
Dinde millileşme yolunda atılan ilk önemli adım Kur’anın Türkçe’ye tercüme edilmesidir. Konyalı Mehmet Vehbi Efendi’ye yaptırılan  “Hülassatü’l Beyan F: Tefsir’i Kur’an” adlı tercüme ve Albay Cemil Said bey’e yaptırılan tercümeyi Atatürk yeterli bulmuyordu. TBMM yeni bir tercüme yapılması için 21 Şubat 1925 tarihinde toplandı ve Eskişehir mebusu Abdullah Azmi bey ve 53 arkadaşının teklifiyle Kur’anın Türkçeye tercüme edilmesi kararı alındı Bu iş için Diyanet bütçesinden 20.000 TL ayrıldı. Kur’anın tercümesi görevi Mehmet Akif ve Elmalılı Hamdi’ye verildi fakat Mehmet Akifr görevi yarım bıraktığı için tercümeyi Elmalılı Hamdi tamamladı
Türkçe Namaz Kıldırdığı İçin Görevinden Alınan İmam
Yanlış okumadınız… Türkçe ibadetin tartışıldığı, ezanın Türkçeleştirildiği Cumhuriyet döneminde bir imam Türkçe namaz kıldırdığı için görevden alınmıştır. Olay şöyle gerçekleşmiştir:
19 Mart 1926 ‘da bir Ramazan günü Göztepe’de bir camide imamlık yapan Cemalettin efendi isminde bir imam, namaza ”Allahu ekber” yerine Türkçe ”Allah büyük” tekbiriyle başlamış, Fatiha’dan sonra okunan sureyi de Türkçe okuyarak namazı kıldırmak istemiştir fakat cemaat bu duruma tepki göstererek camiyi terketmiştir. Üsüküdar müftülüğüne şikayet edilen hoca  Diyanet işleri başkanlığının konuyu incelemesi sonucunda Türkçe namaz kıldırdığı için 23 Mart 1926 tarihinde 743 sayılı kararla 2 hafta görevden uzaklaştırılmıştır (Mehmet Nuri Yılmaz, “Türkçe İbadet Üzerine Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz’m Basın Açıklaması”, Diyanet Aylık Dergi, (Ocak 1998), sayı 85, sy. 5)
Olay ülke çapında büyük yankı uyandırmıştı. 6 Nisan 1926 tarihli Vakit gazetesi olayı, ”Münevver bir hocamız namazı Türkçe kıldırdı Allah büyük” başlığıyla okuyucularına duyurdu. Hocanın okuduğu surelerin tercümelerini yayınlayan gazete ayrıca hocayla röportaj yaptı. Hoca röportajda neden Türkçe namaz kıldırdığını şöyle açıklamıştır :
”Türkün dini gibi dili de vardır. Allah hangi milleti kusursuz yaratmışta da Türkü -haşa- kusurlu yaratmıştır? Ne çare ki, asırlardan beri Türkün başı, dinî, dünyevî iki türlü kapitülasyonla derttedir. Türk, çok şükür başını dünya kapitülasyonlarından kurtardı; din kapitülasyonundan da kurtarmanın zamanı gelmiştir.Ben o kanaatteyim ki, camilerimiz bu eski şekli korudukça, ileride kapıları kapanacaktır. Nasıl ki Hıristiyanlık içinde bir Protestanlık zuhur etmişse, Müslümanlık içinde de musaffa (an duru) bir Müslümanlık lazımdır ” ( Vakit Gazetesi, 6 Nisan 1926, s. 2)
Ertesi gün Vakit gazetesinin yazarlarından Mehmet Asım konuyla ilgili olarak şöyle yazacaktır :
“Eğer imama uyanlar, ondan Türkçe okumasını istiyor ve o şekilde namaz kılmak istiyorlarsa, buna mani olmamak gerekir” ( Mehmet Asım – ”Namazda Türkçe” Vakit Gazetesi 7 Nisan 1926)
Kars milletvekili ve aynı zamanda gazeteci olan Ahmet Ağaoğlu, bu olayı 11 Nisan 1926 tarihinde Milliyet gazetesinde yayınlanan makalesinde şöyle değerlendirmiştir :
”İstanbul camilerinden birinde Türk hocalardan biri Türkçe namaz kılmış ve bir çok Türk müminleri de devletin temeli olarak kabul eylemiş bir memlekette bunun kadar tabii bir hadise olabilir mi?  Fakat eyvah ki tabiilik ve mantık hala bir çoklarının dindarlığına yerleşememiştir. Anlaşılıyor ki bazıları hadiseye itiraz etmişler ve hocayı Diyanet işleri reisliğine şikayet eylemişlerdir.
Tekrar soruyoruz hocanın kabahati nedir ? Hangi kanunun, hangi şer-i şerifin, hangi düsturu Türkçenin dualarda kullanılmasını men etmiştir? Türkçe haram bir lisan mıdır ?Şer-i şerifçe haram bir lisan var mıdır ? ” (Ahmet Ağaoğlu  ”Türkçe haram lisan mıdır?” Milliyet- 11 Nisan 1926)
Düşünün… Osmanlı’dan miras kalan tüm köhnemiş, yobazlaşmış kurumları teker teker kaldıran, Türkçe ezan okutmayı düşünen Atatürk’ün yaşadığı dönemde bir imam ”Türkçe namaz kıldırdığı için” görevden alınıyor. Bu olay, Atatürk’ün nasıl bir gericilikle savaştığının, her devrimin gerçekleşmesi için uygun bir zamanın olduğunun ispatı değil midir ?
Göztepe camiisindeki bu olaydan sonra dinde reform çalışmaları hızlanmıştır. İstanbul Darülfünun İlahiyat fakültesi hocalarından İsmail Hakkı Baltacıoğlu, dinde ne gibi reformlar gerçekleştirilebileceği hususunda geniş bir rapor hazırlamış ve değerlendirilmesi için dekanlığa yollamıştır Dekanlık görevini vekaleten yürüten M. Fuad Köprülü raporun görüşülmesi için hocalara  yazı göndermiştir. 18 Haziran 1928 tarihinde toplanan Üniversite hocaları konuyu uzun uzun tartışmışlardır. Toplanan komisyonun düşündüğü raporlar arasında şu madde öne çıkmıştır :
”İbadet lisanı Türkçe olmalıdır. Ayinlerin, duaların, hutbelerin Türkçe şekilleri kabul ve istimal edilmelidir ” (Gotthard Jaschke, Yeni Türkiye’de İslamcılık, (çev. Hayrullah Örs), Bilgi Yayınevi, Ankara, 1972, s 44-45)
Rapora imza atan hocalar arasında imzası olan Yusuf Ziya Yörükan, 1928 yılında yayınlanan ve ilkokul 5. sınıflarda ders kitabı olarak okutulan ”Dinimiz” adındaki kitabında Türkçe ibadet hakkındaki görüşlerini şöyle açıklamıştır :
“Bütün Müslümanların kalbi ve vicdanı birdir. Herkes kendi dili ile Allah’ına ibadet eder… Şüphesiz ki bir insan kendi dili ile Allah’a ibadet ederse büyük bir zevk duyar. Cenab-ı Allah hiçbir milleti, diğer millete; hiçbir lisanı diğer bir lisana tercih etmez… Aynı zamanda insanın kendi dili ile ibadet etmesi, daha samimî ve daha ciddî olduğu için tesiri fazla olur” (Yusuf Ziya, Dinimiz., İstanbul 1928,  s. 77-78)
Yörükan, ”Dinimiz İslam” ve ” Müslümanlık” eserlerinde de Türkçe ibadet hakkındaki görüşlerini aynen dile getirmiştir. İnsanların  anlamını bilmediği bir dilde namaz kılmasının mantıksız olduğuna değinen  Yusuf Ziya hoca kitabında şu satırlara yer vermiştir :
“Bunu önlemek için mutlaka bunları Türkçe okumalıyız. Bir insan ne istediğini bilmedikçe, söylediği dua olmaz; oysa Türkçe olarak ve ne dediğini bilerek söylerse, hem bu gerçek dua olur, hem de bundan onun ruhu haz duyar”(Yusuf Ziya Yörükan, Müslümanlık, Diyanet İşleri Başk. Yay., Ankara 1961, 184-185, Yusuf Ziya (Yörükan), İslam Dini, Üçüncü Kitap, Beşinci Sınıf Ders kitabı, Amedi Matb. İstanbul 1927, 53-54)
Göztepe camiisinde görev yapan bir imamın Türkçe namaz kıldırması, ardından İstanbul Darülfünun İlahiyat hocalarının İslamda reform raporu hazırlaması, Atatürk’ün de dikkatini çekmiştir.  Artık yıllardır hayalini kurduğu islamda reformu gerçekleştirme zamanı gelmiştir.
Atatürk dinde Türkçeleştirme düşüncesini zaman zaman çeşitli vesilelerle dile getirmiştir. Örneğin bir konuşmasında ibadetin Arapça dışında yapılamayacağını savunanlara şöyle karşılık vermiştir :
“İnsan anasına nasıl ana diliyle hitap ediyorsa, Allah’ına da ana diliyle hitap etmelidir” ( Cemal Şener, Anadilde İbadet Türkçe İbadet, Ant yay., İstanbul 1998, s.82-83)
Kurtuluş savaşı yıllarında kendisine gelerek ”Paşam, bizim hoca vekilleri davamızın dini dayanaklarını halka Arapça anlatacaklar kimse bir şey anlamayacak” diye dert yandığında şöyle karşılık vermiştir :
“Sen tasalanma Hamdullah… Onlar Arapça okusalar da Türkçe düşünürler… Bekle! Mevzuu temelinden halledeceğimiz günler gelecek ” ( Cemal Kutay, Anadilde İbadet 1, s. 255)
Atatürk, artık o günlerin geldiğini düşünerek Dr. Reşit Galip’ten dinde reform konusunda bir rapor hazırlamasını istemiştir. Reşit Galip’in ”Müslümanlık, Türk’ün milli dini’‘ adını verdiği projeyi, Atatürk çok beğense de özellikle İnönü’nün halkın tepkisinden çekindiğini Atatürk’e söylemesinden dolayı proje hayata geçirilememiştir ama Atatürk kararlıdır. Mutlaka,islamı Arapçanın egemenliğinden kurtaracaktır.
İlk Türkçe Kur’an
Dinde Millileşme projesini gerçekleştirmeyi çok arzulayan Atatürk, projesine önce Kur’anın tercümesinin camilerde okunmasını isteyerek başlamıştır. Bu konuda Hafız Yaşar Okur’u görevlendiren Atatürk, Hafız Yaşar’dan,  Kur’andan istediği sureleri okumasını istemiştir ve 22 Ocak 1932 de camilerde ilk Türkçe Kur’an İstanbul Yerebatan camisinde Hafız Yaşar Okur tarafından okunmuştur. Önce Yasin suresinin Türkçesini okuyan Hafız Yaşar ardından Türkçe dua ederek Cumhuriyetin ilelebet yaşamasını dilemiştir
1
1
YereBatan camiisinde okunan Türkçe Kur’an’dan sonra ertesi gün Atatürk’ün isteğiyle 9 ünlü hafız Dolmabahçe sarayında toplanmıştır ve hutbeyle ezanın Türkçeleştirilmesi çalışmalarına başlanmıştır. 24 Ocak 1932 den itibaren tüm camilerde Kur’ânın Türkçe tercümesi okunmaya başlanmış ve giderek yaygınlaşmıştır. 27 Ocak’ta Süleymaniye camiisinde, 29 Ocak’ta Sultanahmet’te Türkçe Kur’an okunmuştur. Sultanahmet’teki Türkçe Kur’anı 8 hafız birlikte okumuştur
1
Akşam Gazetesi 2 Şubat 1932
1
Süleymaniye Camiisinde Türkçe Kur’an okunurken
12
Cumhuriyet 30 Ocak 1932
1
Cumhuriyet 2 Şubat 1932
Sultanahmet ve Süleymaniye camilerinde okunan Türkçe Kur’andan sonra 3 Şubat 1932 günü  Kadir gecesi Ayasofya camisinde bir ilk gerçekleştirildi. Cumhuriyet tarihinde ilk kez Türkçe Kur’an camiyle aynı anda radyolardan canlı okundu. Yaklaşık 70 bin kişinin katıldığı Kadir gecesindeki büyük ayin ülke çapında  büyük ses getirdi. Cumhuriyet gazetesi Ayasofya camiisindeki Türkçe Kur’anı manşetten şöyle vermiştir :
“Dün gece Ayasofya Camii’nde toplanan elli bine yakın kadın, erkek, Türk Müslümanlar, on üç asırdan beri ilk defa olarak Tanrılarına kendi lisanları ile ibadet ettiler. Kalplerinden, vicdanlarından kopan en samimi, en sıcak muhabbet ve ananeleriyle Tanrılarından mağfiret dilediler.
Ulu Tanrı’nm ulu adını, semalar titreten vecd ve huşu ile dolu olarak tekbir ederken her ağızdan çıkan tek ses vardı. Bu ses Türk dünyasının Tanrısına kendi bilgisi ile taptığını anlatıyordu. Teravih biter bitmez caminin içinde emsali görülmemiş bir uğultu başladı. Bu, ne bir nehir uğultusuna, ne bir gök gürlemesine, ne de başka bir şeye benzemiyordu. Herkes ellerini semaya kaldırmış dua ediyordu. Bu uğultu bir kaç dakika devam etti. Müteakiben 30 güzel sesli hafız hep bir ağızdan tekbir almaya başladılar: Tanrı uludur, Tanrı uludur/Tanrıdan başka Tanrı yoktur/Tanrı uludur, Tanrı uludur/ Hamd ona mahsustur.” ( Cumhuriyet 4 Şubat 1932 )
Cumhuriyet gazetesinin baş yazarı Yunus Nadi bey’de gazetede yazdığı köşe yazısında Kadir gecesi Ayasofya’da okunan mevlid hakkında şunları yazmıştır :
“Bu memleket Arap memleketi ve bu millet Arap millet olmadığına göre, bu manasız bidat, ilanihaye böyle devam edip gidemezdi. Milli harsta elbette içtimai tesiri olan dinin, ergeç öz dilimizde terennüm edilmesi lazımdı… Mevlidten sonra Hafız Yaşar bey Türkçe Kur’ana başladı. Tebareke suresini okudu. Müteakiben Hafız Rıza, Hafız Seyit ve Hafız Kemal, Burhan, Fethi ve Turan beylerve otuz kadar hafız, birer muhtelif makamlardan Türkçe Kuran okudular.Her sureden sonra Türkçe tekbir alınıyordu” (Yunus Nadi – ”Çok ruhani bir Kadir gecesi” Cumhuriyet 4 Şubat 1932)
4
Cumhuriyet 4 Şubat 1932
1
Akşam 4 Şubat 1932
20
Akşam 4 Şubat 1932
1
Milliyet 4 Şubat 1932
İlk Türkçe Hutbe
Dinde millileşme projesine camilerde Türkçe Kur’an okunmasıyla başlayan Atatürk, 1932 yılının Ramazan ayının son Cuma’sında ilk Türkçe hutbeyi okutmaya karar vermiştir.Bu görev için Hafız Sadettin Kaynak’ı çağıran Atatürk hutbeyi baştan sona Türkçe okumasını, ve hutbe sırasında kesinlikle cübbe ya da sarık giymemesini istemiştir ve 5 Şubat 1932 tarihinde Cumhuriyet tarihinde ilk Türkçe hutbe Hafız Sadettin Kaynak tarafından Süleymaniye Camiisinde okunmuştur
83
Akşam 6 Şubat 1932
2
Cumhuriyet 6 Şubat 1932
Hafız Sadettin Kaynak, Süleymaniye camiisinde okunan Türkçe hutbede yaşananları şöyle anlatmıştır :
“ O gün hınca hınç dolu Süleymaniye Camii’nde cemaat arasında yüzelli de sivil polis vardı. Bu tedbirin isabetli olduğu da çok sonradan anlaşıldı” (Sadi Borak, Atatürk ve Din, İstanbul, 1962, s. 75)
İlk Türkçe Ezan
Camilerde Türkçe Kur’an okunmasından ve hutbelerin Türkçeleştirilmesinden sonra sıra ezanın Türkçeleştirilmesine gelmişti.  Kanunen yasallaşmamasına rağmen deneme olarak ilk Türkçe ezan 30 Ocak 1932 tarihinde Hafız Rıfat bey tarafından Fatih camiisinde okunmuştur. Halkın yoğun ilgiyle karşıladığı Türkçe ezan 8 Şubat 1932 bayram günü tüm camilerde okunmaya başlanmıştır. Daha sonra memleketin en ünlü hafızlarından oluşan bir komisyon ezan için hangi makamın uygun olduğunu tartışmışlar ve 15 Temmuz 1932 de  aşağıdaki Türkçe ezan metni kabul edilmiştir
”Tanrı uludur; (4 kez)
Şüphesiz bilirim, bildiririm: Tanrı’dan başka yoktur tapacak, (2 kez)
Şüphesiz bilirim, bildiririm: Tanrı’nm elçisidir Muhammed (2 kez)
Haydin namaza, (2 kez)
Haydin felaha (2 kez)
(Namaz uykudan hayırlıdır)
Tanrı uludur(2 kez)
Tanrı’dan başka yoktur tapacak “
22
Ezandan sonra salatü selam ve tekbirin de Türkçe okunması gerektiğini  bildiren 6 Mart 1933 tarih 730 / 265 sayılı bir yazı ile müftülüklere gönderilen Türkçe salatü selam ve tekbir tercümeleri (İSAM Dokümantasyon Servisi Dosya nr. 512 02)
44
Cumhuriyet 31 Ocak 1932
33
Türkçe ezan ve kametin sadece namazlarda okunacağına, mevlid ve hatim törenleriyl e bayram namazları ve teşrik tekbirlerinde Türkçe tekbir okunmasına gerek o lmadığına dair Diyanet işleri Başkanlığı yazısı (İSAM Dokümantasyon Servisi, Dosya nr . 51202)

Osmanlı döneminde başlayan dinde reform düşüncesi, Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün kararlılığı ve cesur tavrıyla gerçekleştirilmiştir. Önce Kur’anın Türkçeye tercümesi edilmesi, ardından bu tercümenin camilerde okutulması, devamında hutbelerin Türkçeleştirilmesi ve ezanın camilerde Türkçe okunması.. Her biri islamda Türkçülük projesinin adımlarıdır fakat Atatürk’ün ölümünden sonra dinde reform yerinde siyasette dinciliğin öne çıkarılması yüzünden Atatürk’ün en büyük hayallerinden biri yarım kalmıştır. Bugün İslam dünyası hala cehalet içinde boğuluyorsa nedeni Hristiyanların 500 yıl önce gerçekleştirdiği reformu gerçekleştirememesidir. Bir yanda Atatürk’ün hayali ”milli islam” diğer yanda Arap emperyalizmin pençesinde can çekişen ”cahil islam”…
TIBBIYELİ HİKMET

Bir Cevap Yazın

Pin It on Pinterest