Siyaset

Türkiye'de ve Avrupa'da Laiklik Anlayışı

BU YAZIYA PUAN VER

22
Laiklik, Yunancada ”Laos” kelimesinden türetilmiş olup ”halka ait olan” ”ruhban sınıfından olmayan” anlamına gelmektedir. Türkçeye ise Fransızca ”laique” kelimesinden geçmiştir ve hepimizin bildiği basit anlamıyla ”din ve devlet işlerinin ayrılması” demektir.
Genel anlamda ”din ve devlet işlerinin ayrılması” olarak tanımlanan laiklik,  yüzyıllarca geçmişi olan bir mücadelenin sonucudur. Avrupa’da orta çağ karanlığının baş aktörü olan kilisenin egemenliğine karşı aklın egemenliğinin savunulması savaşında kilisenin mağlup olmasıyla ortaya çıkmıştır. Laiklik sayesinde Avrupa’yı karanlığa gömen din egemenliği ortadan kalkmış, dogmanın yerini akıl ve pozitif bilim  almıştır. Aydınlanma çağı denilen bu dönemden sonra Avrupa orta çağ karanlığından kurtulmuş ve bugünkü çağdaş, bilimde ve sanatta gelişmişlik düzeyine ulaşmıştır.
Laiklik deyince aklımıza sadece devletin dinden soyutlanması gelse de farklı anlamları olan bir kavramdır. Temel olarak laiklik 4 farklı grupta tanımlanabilir:
Felsefi anlamda laiklik, bilginin temelinin din kurallarına değil akla dayanmasıdır. Bilgiye ancak insan aklıyla ulaşılabileceğini savunan, din kurallarının, dogmaların aklın önüne geçemeyeceğini ifade eden görüştür. Pozitif bilimlerin temelinde aklı rehber alan felsefi laiklik vardır.
Siyasi anlamda laiklik, devletin dinlere karşı hoşgörüyle yaklaşması, herhangi bir dinin yanında yer almamasıdır.  Devlet, dinler arasında hakemlik görevini üstlenir ve vatandaşların inandığı dini özgürce yaşamasını ve ifade etmesini sağlar. Bu yönüyle değerlendirildiğinde siyasi anlamda laiklik toplumda çoğulculuk ilkesinin kabul edilmesidir. Kimsenin inancına karışılmaması, inandığı dinden dolayı kınanmamasıdır. Demokratik bir toplum için çoğulculuk ilkesi şarttır. Çoğulculuk ilkesi de ancak laiklikle mümkündür.
Sosyal anlamda laiklik, kamu alanları ve kuruluşlarında dinin egemen olmamasıdır. Toplumu meydana getiren bireyler arasındaki ilişkilerin din kurallarına göre belirlenmemesidir. Her birey kendi inancını özgürce yaşayabilir fakat kamuda hiç kimsenin inancı diğerine üstün değildir. Devlet, toplumsal ilişkilerde din ve vicdan hürriyetinin güvencesidir.
Hukuki anlamda laiklik ise devletin siyasi ve hukuk sisteminin dine dayanmamasıdır. Devlet, hukuk sisteminde hiçbir dini referans almaz hatta hiçbir dini kanuna en küçük bir atıfta bile bulunmaz. Siyasi ve hukuki sistem tamamen beşeri kanunlardan meydana gelmektedir. Devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes kanunlar karşısında din ve mezhep farkı gözetmeksizin eşittir. Hiçbir birey inancından dolayı başka bir bireyden üstün değildir ve en önemlisi hukuki anlamda laiklik bir devletin tek beşeri hukuki sisteme göre yönetilmesidir.
Çok farklı anlamlara sahip olan laiklik, Avrupa’da milletlerin tarihi geçmişine bağlı olarak uygulamada ve tanımlamada farklılık göstermektedir. Bazı ülkelerin anayasalarında devletin resmi dini açıkça yazılıyken bazı devletlerin anayasalarında devletin resmi dini yoktur. Bu açıdan bakıldığında laiklik, Fransız tarzı jakoben, sert laiklik ve Fransız tarzına göre daha yumuşak olan Anglo – Sakson tarzı laiklik olarak iki gruba ayrılabilir.
Her ne kadar uygulamada ve anayasal tanımda farklılık gösterse de tüm Avrupa ülkelerinde laiklik vardır. Anayasalarında resmi dini olan devletlerde bile devlet yönetiminde din değil akıl egemendir. Örneğin Yunanistan’ın resmi bir dini vardır fakat Yunanistan’da kilise papazlarının değil devlet adamlarının sözü geçer ve en önemlisi tüm Avrupa ülkelerinde devlet kanunlarında, bilimde, sanatta dinin bir egemenliği yoktur. Yani bir Avrupa devletinin anayasasında resmi dinin olması demek, devletin din kurallarına göre yönetilmesi, bilimi sanatı din kurallarının sınırlandırması demek değildir.
Avrupa devletlerinin bazılarındaki laikliğin tanımı ve uygulamasına bakıldığında durum daha net görülecektir. 2003 yılında Fransa’da yazılan Stasi raporuna göre Avrupa ülkeleri resmi dini olan ülkeler, yarı resmi dini olan ülkeler ve resmi dini olmayan ülkeler olarak 3 gruba ayrılmıştır. Şimdi bu 3 gruba giren ülkelerdeki laikliğin tanımına ve nasıl uygulandığına bakalım
ALMANYA
Almanya anayasasında devletin resmi dini ya da milli kilisesi yoktur. 11 Ağustos 1919’da yürürlülüğe giren Weimar anayasasının 136. 137. 139. ve 141. maddelerinde devletle din ilişkilerinin açıkça ayrıldığı ifade edilmiştir.  Anayasanın 136. maddesinin 1. fıkrasında devlet yönetiminde dinin esas kabul edilmediği açıkça şöyle yazmaktadır:
”Medeni ve siyasi hak ve ödevler, ne din özgürlüğünün icrasına bağlıdır ne de bu nedenle kısıtlanabilirler” (Federal Cumhuriyet Anayasası Tercüme: Prof. Dr. Christian Rumpf ve Dr. Gökçe Uzar Schüller s.125)
maddenin 2. fıkrasında ise laikliğin niteliklerinden biri olan kanunlar önünde herkesin din ayrımı gözetmeksizin eşit olduğu şu şekilde belirtilmiştir:
Medeni ve siyasi haklardan yararlanma ve kamu görevlerine giriş dini inanca bağlı değildir. (Federal Cumhuriyet Anayasası Tercüme: Prof. Dr. Christian Rumpf ve Dr. Gökçe Uzar Schüller s.125)
Almanya’da mezhepsel olarak Protestanlık ve Katolik inancı çoğunluktadır. Diğer mezhepler ise toplumun ancak %1, 6 sını oluşturmaktadır fakat hem  devletin temel anayasasında (Bundesverfassung) hem de federal anayasalarda her dini cemaat, kanunlar çerçevesinde örgütlenme, dinini yaşama hakkına sahiptir. Örneğin 137. maddenin 6. fıkrasına göre kiliseler, vergi koyma hakkına sahiptir ve geçimini bu vergilerden sağlar. Eğitimde ise her din, devletin laik okulları dışında din eğitimi verme hakkına sahiptir. Anayasanın 7. maddesinin 3. fıkrasında dini eğitim özgürlüğü şöyle açıklanmıştır:
“Laik okulların dışındaki kamu okullarında din eğitimi normal bir eğitim alanıdır. Devletin gözetim hakkına zarar vermeden din eğitimi farklı dinlerin prensiplerine uygun şekilde verilebilir. Hiçbir öğretmen kişinin arzusu dışında bir dini öğretmeye zorlanamaz”
Kısaca ifade etmek gerekirse Almanya’da din ve devlet ilişkileri karşılıklı anlaşmaya dayalı düzenlenmiştir. Devletin resmi dini yoktur fakat her din ve inanç grubuna inancını yaşaması için geniş haklar tanınmıştır.
YUNANİSTAN
Yunanistan’da halkın % 96 sı Ortodoks mezhebine mensuptur ve Ortodoksluk, Yunanların tarihi geçmişinde ve milli kimliklerini kazanmasında önemli bir yere sahiptir. Bu özelliğinden dolayı Yunanistan, Avrupa’da resmi dini olan ülkelerden biridir. 1975 ve 1977 anayasalarında devletin resmi dininin Ortodoksluk olduğu açıkça belirtilmiştir. 1986 yılında değişiklik yapılan Anayasa’nın 3. maddesi şöyledir:
“Yu­nanistan’da egemen din Hıristiyan Doğu Ortodoks Kilisesi Ortodoksluğu­dur. İsa peygamberi tek önder kabul eden Yunan Ortodoks Kilisesi, Apostolik kutsal hukuku ve aynı şekilde din işleri kurullarının kutsal gele­neklerini sürekli olarak (…) gözetip aynı dogmaları kabul eden kiliselerle ayrılmamak üzere birleşmiştir”  (Vasilios N. Makrides- ”Yunanistan’da Gelenek ile Modernite Arasında Geri­lim”, Avrupa Birliği Ülkelerinde Dinler ve Laiklik, (Çev. Fazıl Arabacı), İstanbul: Ufuk Kitapları 2003 s.115)
Resmi din olarak Ortodoksluğu kabul eden Yunanistan’da en büyük anti demokratik uygulamalardan biri dini propagandanın yasak olmasıdır. İnsanların inançlarını yaymak istemesi kanunlara göre suç kabul edilerek cezalandırılır. Çünkü dini propagandanın Ortodoks kimliğine zarar vereceği düşünülmektedir. Ayrıca kilise, hem 1977 Anayasasına göre yönetilmektedir hem de kendi anayasalarına sahiptir. Mesela kilisenin istediği inancı din dışı, sapıklık ilan etme hakkı vardır. Birçok sosyal alanda da devlet ve kilise söz sahibidir. Bu nedenle Yunanistan Avrupa’nın dini özgürlükler açısından en sıkıntılı ülkelerinden biridir
HOLLANDA
Hollanda’da 18. yüzyıla kadar Kalvinizm, devletin resmi dinidir. Ancak Fransız ihtilalından sonra devletin resmi dini kaldırılmış, din ve devlet işleri birbirinden ayrılmıştır. 1848 yılında kabul edilen Anayasa’nın 8. bölümünde din ve devlet ilişkileri tanımlanmış, 1983 yılında yapılan değişiklikle bu bölüm tamamen kaldırılmıştır. Anayasa’da sadece devletin din ve vicdan hürriyetine karışmadığı yazmaktadır.  Anayasanın tanıdığı bu özgürlük sayesinde kiliselerin TV kanalları, sendikaları, siyasi partileri bile vardır. Ancak devlet yönetiminde beşeri kanunlar geçerlidir.
BELÇİKA
Belçika birçok farklı dini inanca mensup insanların yaşadığı bir ülkedir. Katolikler, Protestanlar, Yahudiler, Anglikanlar, Müslümanlar ve Ortodokslar devletin resmen tanıdığı 6 dini gruptur ve devlet her dinin din adamlarının maaşını ödemektedir. 1831 Anayasası’nda din hürriyeti, oldukça geniş düzenlenen ve garanti altına alınan temel haklardandır. Ana­yasanın 14. maddesinde devletin din ve vicdan hürriyetine karışmadığı yazılmaktadır.
Eğitimde de laik eğitim uygulanmaktadır. Her vatandaş, kendi inancına göre eğitim alma hakkına sahiptir. Devlet herhangi bir inancı okullarda dayatmaz ve din eğitimi din adamları tarafından verilmektedir. Çok farklı dini inanca sahip insanın bir arada yaşadığı ülkelerden biri olan Belçika, din ve vicdan hürriyetinin sağlıklı şekilde yaşandığı ülkelerden biridir
İSPANYA
İspanya, Katolik mezhebinin hâkim olduğu Avrupa ülkelerinden biridir ve 1978 yılından beri devletin resmi bir dini yoktur. 1980 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle din ve devlet işleri ayrılmış, kişilerin inanç hürriyeti anayasal güvence altına alınmıştır. İspanya anayasasına göre her birey bir dine inanma ya da inanmama, inancının gereğini yerine getirme ya da getirmeme, inancından dönme ve inancını açıklama ya da açıklamama hakkına sahiptir. Devlet, Adalet bakanlığının yetkisi altında din adamlarını yetiştirmekle görevlidir.
İspanya’da devletin resmi bir dini olmamasına karşın Katolik kilisesinin bazı konularda ayrıcalığı vardır. Örneğin kilise papazları konut vergisinden muaftır ve kiliseler devletten her yıl maddi yardım almaktadır. Bunun dışında devlet yönetiminde tamamen beşeri kanunlar geçerlidir. Katolik inancına göre boşanmak ve kürtaj yasak olmasına rağmen Anayasa’da boşanma ve kürtaj hakkı tanınmıştır ve günümüzde İspanya’da insanlar din ve vicdan hürriyetine sahiptir.
İRLANDA
İrlanda, Katolik inancının çoğunlukta olduğu ülkelerden biridir ve 1937 yılında kabul edilen Anayasasında “bütün otoritelerin kendisinden doğduğu ve insan eylemlerinin olduğu kadar, devlet icraatlarının zamanın sonunda kendisine buyun eğeceği kutsal üçlü teslis”  maddesi vardır. Ayrıca Anayasanın 6. maddesinde “hükümetin bütün güçleri; yasama, yürütme ve yargı, kaynağını Tan­rının önünde halktan aldığı” yazılıdır fakat devletin resmi bir dini yoktur. Devlet tüm dinlere eşit mesafededir ve herhangi, bir dini savunmaz.  Anayasa’da devlet ve din işlerinin açıkça ayrı olduğu ifade edilmiştir. Her kilise kendi gelir kaynağından faydalanmaktadır.
İNGİLTERE
İngiltere’nin yazılı bir anayasası olmamasına rağmen resmi dini olan ülkelerden biridir. Kral’ın taç giyme töreni dini bir törendir ve Kral tacını Canterbury kilisesinin başpiskoposunun elinden giyer. Ayrıca Kral Anglikan kilisesinin başıdır ve hükümetin tavsiyesiyle kilise papazlarını atama yetkisine sahiptir.
Anglikan kilisesinin parlamentoda bir temsilcisi vardır ve parlamenterler görevlerine dua ederek başlar. Canterbury ve York başpiskiposları başta olmak üzere 24 Anglikan kilisesi psikoposu Lordlar kamarasının üyesidir. Ancak siyasi yönetim devletin elindedir. 15 Avam kamarası, 15 Lordlar kamarasından oluşan 30 kişilik kilise komisyonu kilise görevlilerini tayin etme ve tüzük değişikliği yapma yetkisine sahiptir. Bunun dışında kilise iç işlerinde tamamen özgürdür.  Kilisenin harcamalarının yarısını hükümet, yarısını kilisenin kendisi karşılamaktadır. Okullarda ise din eğitimi, devletin resmi diniyle verilmektedir fakat her aile çocuklarına din eğitimi verilmemesini isteme hakkına sahiptir
FRANSA
Fransa’da III. Cumhuriyet döneminde 9 Aralık 1905 tarihinde kabul edilen yasayla din ve devlet işlerinde birbirinden ayrılmıştır. Bu kanunla Katoliklik ayrıcalıklı din olmaktan çıkarılmış, tüm dinlere eşit mesafede yaklaşma ilkesi benimsenmiştir.
1905 yılında kabul edilen Laiklik, 1945 ve 1958 Anayasalarında da yer almıştır. Avrupa’da laikliğin en katı şekilde uygulandığı ülke Fransa’dır. 1958 Anayasası’nın 1. maddesinde laiklik ilkesi kalın kırmızı çizgilerle şöyle ifade edilmiştir :
“Cumhuriyet hiçbir dini ne tanır, ne görevlilerinin maaşlarını verir, ne de yardım eder. Şu halde işbu kanunun yayınlanmasını takip edecek, 1 Ocak­tan itibaren dinlerin faaliyetlerine ilişkin tüm harcamalar devlet, il, ilçe büt­çelerinden kaldırılmış olacaktır. Bu madde vicdan hürriyetini sağlar ve din­lerin serbestçe yaşanmasını garanti eder”
Fransa’da devlet yönetimi ile din birbirinden tamamen ayrıdır. Devlet her dini hatta agnostizmi (şüphecilik) bile tanır fakat herhangi bir dini kabul etmez. Tüm dinlere, kiliselere sosyal vakıflarla aynı statüde yaklaşmakta ve inanç hürriyetlerini koruma altına almaktadır. Eğitim tüm kamu okullarında parasız ve devlete aittir. Bu kanuna göre liselerde, kolejlerde, hastanelerde, hapishanelerde ve orduda ruhsal arınma için bir mekân (Aumônerie) ve din adamı (Aumônier) vardır.
1789 Fransız devriminden dolayı laikliğin ana vatanı kabul edilen Fransa Avrupa devletleri arasında laikliği en sert uygulayan ülkelerin başında gelmektedir.
Sonuç olarak değerlendirdiğimizde Avrupa’da ister resmi dini olsun ister olmasın tüm devletlerde laiklik farklı şekillerde uygulanmaktadır. Resmi dini olan ülkelerdeki laiklik uygulamasındaki tek fark devletin bir dine sahip çıkması ve destek olmasından başka bir şey değildir. Bunun dışında siyaset, hukuk, eğitim, bilim, sanat ve hayatın tüm alanlarında aklın egemenliği ve düşünce özgürlüğü vardır.
Ülkemizde de 3 Mart 1924 te hilafetin kaldırılması ve eğitim birliğinin sağlanmasıyla başlayan laik düzene geçişte önce 1928 yılında devletin dini islamdır maddesi anayasadan çıkarılmış, 5 Şubat 1937 tarihinde de Laiklik ilkesi Anayasa’da kabul edilmiştir ve 1982 Anayasası’nın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti laik, sosyal, Atatürk ilkelerine bağlı bir hukuk devletidir.
Laiklik olmayınca neler olduğunu anlamak için Ortadoğu ülkelerine bakmak yeterlidir. Laiklik, din ve mezhep savaşlarının önündeki en büyük engeldir. Laiklik din ve vicdan hürriyetinin güvencesidir. Laikliğin olmadığı ülkelerde akıl yerine dogmalar hâkimdir. Aklın devre dışlı bırakıldığı bir ülkenin gelişmesi mümkün değildir. Bu nedenle 21. yüzyılda laikliğin varlığını tartışmak cehaletten ve yobazlıktan başka bir şey değildir
TIBBIYELİ HİKMET 

Bir Cevap Yazın

Pin It on Pinterest