Tarih

Atatürk'e Bile Fesh Yetkisi Vermeyen Gazi Meclisin Dik Duruşu

BU YAZIYA PUAN VER


Cumhuriyet’in ilanı  ve tek parti dönemiyle ilgili en çok tekrarlanan yanlışlardan biri Cumhuriyet’in tepeden inme bir devrimle gerçekleştiği, tek parti döneminde meclisin hiçbir söz hakkı olmadığıdır. Bu iddia gerek TBMM nin kuruluşunda gerekse Cumhuriyet’in ilanı sonrasında hiçbir dönem için geçerli değildir. Türk milleti kurtuluş savaşının en ateşli günlerinde Anadolu’nun ortasında bir meclis kurarak meşruiyeti en baştan itibaren tek kişinin sözüyle değil mecliste aramıştır ve kurduğu meclise ”Büyük Millet Meclisi” demiştir.
23 Nisan 1920 de kurulan TBMM, gerçekten ismi gibi büyük bir meclistir. O kadar büyük bir meclistir ki Sakarya savaşının ateşli günlerinde bile çalışmalarına ara vermeden devam etmiş, milletin kurtarıcısı olan Gazi Mustafa Kemal’e bile yetkisini sadece 3 ay süreyle geçici olarak devretmiştir.
Kurulduğu günden beri milletin sözcüsü, egemenliğin temsilcisi olduğunu bir an olsun unutmayan TBMM önce 1 Kasım 1922 de 623 yıllık Osmanlı saltanatına son vermiş ardından 29 Ekim 1923 te Cumhuriyet’i ilan ederek egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunu ilan etmiştir.
Cumhuriyet’in ilanı sonrasında da TBMM,  milletin meclisi olduğunu hiçbir zaman unutmamış, egemenliğin tek temsilcisinin kendisi olduğunu her zaman vurgulamıştır. Bu milli şuur o kadar yoğun ve ileri düzeydedir ki yeri geldiğinde devletin kurucusu olan Mustafa Kemal’e bile taviz vermemiştir. Yanlış okumadınız. Hiçbir söz hakkı olmadığı iddia edilen, tek parti olduğu için küçümsenen TBMM, söz konusu egemenlik olduğunda Cumhuriyeti’in kurucusuna, milletin kurtarıcısına bile dik durabilmiştir.
Cumhuriyet’in ilanından sonra en önemli meselelerden biri yeni bir anayasanın hazırlanmasıdır. Çünkü yürürlükte olan 1921 Anayasası yeni kurulmuş bir devletin anayasası olacak niteliğe sahip değildir. Bir ihtilal anayasasıdır. Kurtuluş savaşının olağanüstü koşullarında hazırlanmış 23 maddelik  bir  Anayasa metnidir. Devletin kurumlarının görevleri ve işleyişi, Cumhurbaşkanı’nın görevleri, yargı organının yapısı, kısacası devletin hiçbir kurumunun görev ve tanımı yoktur. Böyle bir anayasa ile bir devletin yönetilmesi mümkün değildir. Bu nedenle yeni anayasanın hazırlanması için mecliste görüşmeler başlamıştır.
Bu görüşmeler sırasında milletvekilleri arasında hararetli tartışmalar yaşanmıştır. En çok tartışılan konuların başında ise meclisin feshi konusu gelmektedir. Meclisin hangi koşullarda feshedileceği gündeme gelince vekiller arasında saatlerce süren tartışmalar yaşanmıştır. Bazı vekiller meclisin dışında ayrı bir meclis meydana getirilmesi gerektiğini, çünkü mecliste gün geldiğinde içinden çıkılmaz ayrılıklar yaşanabileceğini, böyle bir durumda ikinci meclisin yaşanan kaosu çözeceğini savunmuşlardır. Hatta bu meclise ”ikinci meclis deriz” diye isim bulan vekiller bile olmuştur. İkinci meclise seçilecek olan vekillerin memleketin okumuş, tahsilli, uzman kişilerden seçilecektir ve mecliste kaos yaşandığında ikinci meclisin kararıyla Cumhurbaşkanı’nın meclisi fesh yetkisi olacaktır.
Söz konusu meclisin feshi olunca mecliste vekiller adeta ayaklanmıştır. Mebuslar, ”savaşın en çetin günlerinde bile fesh olmayan meclisi fesh etme yetkisi Gazi Mustafa Kemal bile olsa bir kişiye devredilemez.” demiştir. Bu görüşü savunanların başında ise daha sonra Atatürk’ün adalet bakanı görevine getireceği Mahmut Esad Bozkurt gelmektedir.
9 Mart 1924 tarihli oturumda Mahmud Esad bey meclisin fesh edilmesi yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmesini savunanlara şu açıklamayı yapmıştır:
”Efendiler en mutlak meşrutiyetlerde bile kral, hükümdar, tacidar behemahal bir ayan meclisinin reyini almak mecburiyetindedir. Nerede kaldı ki, biz; Cumhuriyetimizin en asri bir şekilde olduğunu iddia ediyoruz ve «Bilâkaydüşard hâkimiyet, millete aittir.» diyoruz ve sonra bu kadar büyük bir kuvvet için de intihab ettiği Reis-i cumhuruna intihab ettiği kabinenin reyini alarak feshedebilmektedir.

Efendiler Türk Milletinin mukatteratını, bahusus Hakimiyeti Milliye Esası üzerine Millî Hâkimiyetine çok kıskanç olan Türk Milletinin mukatteratını, can, kan, mal, pahasına, yangın pahasına hâkimiyetini kurtaran bir milletin mukadderatını ihtilâlin, inkılâbın başlangıcından dört beş sene geçmeden evvel mutlak idarede bile olmayan bir sisteme terk ve tevdi edemeyiz.”(TBMM Zabıt Cerideleri Dönem:2 İçtima:2 Cilt: 7 s.240)
Mahmud Esad’a göre Cumhurbaşkanı’na meclisi fesh etme yetkisi vermek Osmanlı döneminde bile olmayan bir sistem meydana getirecektir. Bu açıklaması şahsi düşüncesi değil gerçeğin ta kendisidir. Çünkü 2. Meşrutiyet sonrası padişahın meclisi fesh etme yetkisi kaldırılmıştır. Meşrutiyet döneminde bile olmayan bir yetkiyi Cumhurbaşkanı’na vermek en başta Türk milletine ve Cumhuriyet’e ihanet olacaktır ki o günkü vekiller de bu şuura sahiptir.
Mahmud Esad bey, hakimiyetin millete ait olduğunu vurguladıktan sonra konuşmasına şöyle devam etmiştir:
”Efendiler, işleri doğru, dürüst götürmek ve memleketin mukadderatını nadiren bile, tehlike karsısında bırakmamak için ikinci bir meclisin ihdasiyle Reisicumhura o meclisin reyini almak suretiyle fesih hakkını vermek; benim şahsi kanaatime göre amelî bir faydayı da haizdir ve diğer memleketlerde de hakikaten böyle yapılmaktadır. Ayanın reyini aldıktan sonra feshedilir. Fakat âyanın reyini almaksızın, yalnız icra heyetinin reyini alarak bir meclisi feshetmek hukuk âleminde de bir ayıp olur. Efendiler hiçbir hukuk âliminin kavrayamayacağı büyük bir sakatlık olur ve bu inkılâbın kabul edilecek böyle bir maddeyi yarın behemehal silecektir. Tarih, imhal edebilir. Fakat ihmal etmez. Türk Milleti hürriyetin ve istiklâlin zevkini bütün tarih içinde her milletten fazla tatmış bir millettir. Hiçbir zaman, hiçbir vakit ve hiçbir suretle bu hakkını feda edemez.” (TBMM Zabıt Cerideleri Dönem:2 İçtima:2 Cilt: 7 s.241)
Cumhurbaşkanına meclisi fesh etme yetkisine karşı çıkan vekillerden biri de Saruhan mebusu Abidin beydir. İkinci meclisi ve meclisin fesh yetkisini Cumhurbaşkanına verilmesini savunan vekillere şöyle cevap vermiştir:
”Bu madde ile, Hükümetin mütalâası ile Riyaseti Cumhura yani bütün kuvvetini Riyaseti Cumhura tevdi ediyoruz. Bütün kuvvetini, hâkimiyetini bilâ’kaydüşart kendi mevcudiyeti siyasetine istinaden nefsinde cemetmiş olan Meclis,13 kişilik ki, kendi içerisinden ayırmış oldu­ğu 13 kişinin, bir heyetin mütalâasiyle nasıl fesholunur?”(TBMM Zabıt Cerideleri Dönem:2 İçtima:2 Cilt: 7 s.231)
Abidin beyin sözleri o günkü vekillerin nasıl bir milli şuura sahip olduğunu açıkça göstermektedir. Konuşmasının devamında söyledikleri ise hem o gün hem de bugün için tarihe not düşülmesi gereken cümlelerdir. Abidin bey şöyle demektedir:
”Arkadaşlar, İnönü, Sakarya ve sair tehlikeli zamanlarda Büyük Millet Meclisi kendi nefsinde taşımış olduğu bu salâhiyeti şimdi Reisicumhura vermekte ne fayda görmüşlerdir?”(TBMM Zabıt Cerideleri Dönem:2 İçtima:2 Cilt: 7 s.232)
Bu kısa, sade ve net cümlede her şey o kadar güzel ifade edilmiştir ki… Meclisin feshini Cumhurbaşkanına devretmek isteyenlere açıkça ”kurtuluş savaşında bile vermediğimiz bir yetkiyi şimdi neden veriyoruz?” diye sormuştur. Son derece haklı olan bir sorudur. ”Savaşta bile fesh yetkisi vermedik şimdi neden veriyoruz?”
Meclisin fesh yetkisinin Cumhurbaşkanına karşı çıkan bir vekil de Sivas mebusu Halis Turgut beydir. Konuşmasında meclisin  yetkisinin  tek kişiye devredilmesinin Cumhuriyet ile bağdaşmayacağını şöyle açıklamıştır:
”Mutlakıyette nasıl bir ferdin;hakimiyeti;esas ise Cumhuriyette de milletin bilâkaydı şart.hakimiyeti esastır. Şimdi bu esası bu şekilde vaz ettikten.sonra milletin hâkimiyetini, arzusunu, hakkı hükümranisini takyid edecek her hangi bir şekil elbette şekli Cumhuriyete muvafık olmayacaktır.
Bu madde mevzu bahsolunurken Reisicumhurumuz Gazi Paşanın şahsı mevzu bahis değildir ve olamaz.. Hakikaten onun buyurdukları gibi onun şahsı mevzu bahsolsaydı Heyeti Umumiyenize diyebilirdim ki, milletin idrak etmiş olduğu şu inikılıâbm başında bulunan bu reisi muhterem elbette mevkii Riyaseti millete hadim olduğu müddetçe bilakaydı şart iktisab etmiştir ve bunu da millet ona verecektir. Fakat burada mevzu bahis olan tabiî onun şahsı değildir. Bir milletin heyeti umumiyesidir ve bir milletin mukadderatı âtiyesidir”(TBMM Zabıt Cerideleri Dönem:2 İçtima:2 Cilt: 7 s.243 -244)
Halis Turgut beyin sözlerinin benzerini Malatya Mebusu Reşid ağa da söylemiştir. Reşid ağanın açıklaması şöyledir:
”Beyefendiler Gazi Muhterem Paşa Hazretlerinin şahısı gerek Heyeti Celileniz nezdinde ve gerekse cümle millet indinde çok muhteremdir. Bu millete bu vatana hizmet ettiğini umum millet takdir etmiştir ve Heyeti Celileniz de takdir etmiştir ve ilelebet de takdir edecektir. Beyefendiler bu madde-i kanuniye Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin şahsına değildir, makamına aittir. ”(TBMM Zabıt Cerideleri Dönem:2 İçtima:2 Cilt: 7 s.239)
Meclisteki tartışmalar sonunda sizce ne karar çıkmıştır? Meclis, Cumhuriyet’in kurucusuna fesh yetkisi vermiş midir? Hayır. Kurtuluş savaşını yürüten gazi meclis, Meclisin kurucusuna, vatanın kurtarıcısına bile meclisi fesh yetkisi vermemiştir. Çünkü söz konusu olan Mustafa Kemal bile olsa kişiler geçicidir. Kalıcı olan devlettir. İşte söz hakkı yok denilen meclis, işte diktatörlük denilen tek parti dönemi…
TIBBIYELİ HİKMET

Bir Cevap Yazın

Pin It on Pinterest