Tarih

Tarihi İlla ki Marjinal Yorumlamak Zorunda Mısınız?

BU YAZIYA PUAN VER


Son haftalarda Cumhuriyet tarihi konusunda her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Birkaç kendini bilmez tarihten habersiz cahilin Atatürk’e attığı iftiraları hepimiz gördük. Geçen de bir TV kanalında Atatürk düşmanlarının tam zıttı bir anlayışla Atatürk’ün bir mucize gibi anlatıldığına şahit oldum.
Programa konuk olan konuşmacının iddiasına göre Atatürk her şeyi tek başına yapmış, silah arkadaşlarının hepsi kıt zekâlı, beceriksiz insanlarmış, hatta bu insanlar Mustafa Kemal’in savaşı kaybetmesi için dua etmiş falan filan.
İzlerken bu nasıl bir fanatizm demekten kendimi alamadım. Tarihi illa böyle uç noktalarda yorumlamak zorunda mıyız? İlla ki Atatürk ya hain ya da İnsanüstü bir varlık olmak zorunda mı? Bir orta yolunu bulamıyor muyuz?
Atatürk’ün tarihi değerini küçültmeye çalışan anlayışa ne kadar karşıysam, Atatürk’ün silah arkadaşlarını yerin dibine sokan anlayışa da sonuna kadar karşıyım.
İki yaklaşım da sakat… İki yaklaşım da yobazlık…
Atatürk, yüzyılda bir yetişen dâhilerden biridir. Bunu kimseyle tartışmam. Tartışanın da ya tarih bilgisinden ya niyetinden şüphe ederim.
Ancak Atatürk’ün büyük bir dahi olması demek çevresindeki komutanların rezil, beyinsiz insanlar olması demek değildir. Her biri değerli, yaşadığı dönemin en eğitimli insanlarıdır.
Türkiye Cumhuriyeti, harp okulu yıllarından beri arkadaş olan, aynı sıralarda oturan, aynı heyecanları yaşayan, birbirlerine Namık Kemal’den, Ziya Gökalp’tan şiirler okuyan bir grup Harbiyeli öğrencinin kurduğu devlettir.
Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, İsmet İnönü, Enver Paşa harp okulu yıllarından arkadaştılar. Bir imparatorluğun yıkılışına tanıklık eden eğitimli milliyetçi subaylardı.
Aynı duyguları hissettiler… Aynı kaderi paylaştılar…
Mesela Ali Fuat Cebesoy…
Mustafa Kemal’in Harp Okulu yıllarından en yakın arkadaşıdır. Öğrencilik yıllarında yedikleri içtikleri ayrı değildi. Mustafa Kemal tatil günlerinde Ali Fuat’ın evinde kalıyordu.  Mezun olduktan sonra Selanik’ten ayrılırken bir gece Olimpos’ta ‘’Bir daha Selanik’i görebilecek miyim Ali Fuat’’ diyerek ağladığı dostuydu. Mustafa Kemal’in ağladığını gören nadir insanlardan biriydi.
Mustafa Kemal ile Ali Fuat’ın dostlukları işgal yıllarında da devam etti. Mondros imzalandığında Mustafa Kemal ile Adana’da ilk kurtuluş planlarını yapan Ali Fuat Paşa’dan başkası değildi.  O günleri Ali Fuat Paşa milli mücadele hatıralarında şöyle anlatmaktadır:
“Vardığımız müşterek kanaat şu idi: İngilizler ve onu takiben diğer itilaf devletleri mütareke filan dinlemeyecekler, emrivakilerle memleketimizi işgal edecekler. Türk ordusunun hudut boylarındaki kısımlarını esir almaya kalkışacaklar veyahut bunları memleket içine sokulmak zorunda bırakılarak terhisini sağlayacaklardı. Vatanımızı her türlü müdafaa ve mukavemet vasıta ve imkânlarından mahrum bıraktıktan sonra arzularını zorla ve baskı ile kabul ettireceklerdi. Musul’un işgali ve İskenderun hadisesi ve nihayet İngiliz mütareke heyetinin yersiz talepleri bunun açık birer delili idi. Padişah kendi tahtını düşünecekti. Mustafa Kemal Paşa:‘Artık milletin bundan sonra kendi haklarını kendisinin araması ve müdafaa etmesi, bizlerin de mümkün olduğu kadar yolu göstermemiz ve bütün ordu ile beraber yardım etmemiz lazımdır’ dedi ve sonra aynı fikirde olup olmadığımı sordu.‘Aramızda tam bir mutabakat var Paşam’ cevabını verdim. Evet, artık millet kendi hakkını kendisi arayacaktı. Pek memnun oldular. En mühim vazifenin şimdi bana düştüğünü, çünkü bugünlerde İngilizlerin bir baskısı neticesi olarak Yıldırım Ordular Grubu ile muhtemelen 7. Ordu karargâhının lağvedileceğini (kaldırılacağını), bu takdirde benim 20. Kolordu’nun başında kalacağımı ve bu sayede ilk müdafaa tedbirlerimi alabileceğimi hatırlattı. İlk mukavemet (direniş) merkezini Kilikya’da kuracaktık. Aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktu.” (1)
Kurtuluş savaşının başlangıcında Mustafa Kemal’in yanında olan Ali Fuat Paşa, Mustafa Kemal Anadolu’ya geçtikten sonra da kendisinin emri altına giren ilk komutanlardan biridir. Ayrıca Anadolu’ya geçen ilk komutandır. 25 Şubat 1919 da Ankara’daki 20. Kolordu’ya atanmıştır. Bugün Atatürk düşmanlarının Anadolu’ya ilk Karabekir geçti iddiası kocaman bir yalandır. Karabekir, 19 Nisan 1919 da Anadolu’ya geçtiğinde Ali Fuat Paşa iki aydır Anadolu’daydı.
Peki ya Karabekir?
Harp okulu yıllarında Mustafa Kemal’in sınıf arkadaşı değildi ama birbirlerini tanıyorlardı. Tanıştıran kişi de Ali Fuat’tı. Karabekir’de o kuşağın tüm genç subayları gibi milliyetçi genç bir askeri öğrenciydi.
31 Mart vakası sonrası Abdülhamid’i deviren ve Mustafa Kemal’in Kurmay başkanı olduğu hareket ordusuna Edirne’de katılan Şevket Turgut Paşa’nın kurmay Başkanı Kazım Karabekir’di. Abdülhamid’i beraber devirdiler.
Mustafa Kemal ile kader birliği 1. Dünya savaşı yıllarında da devam etti. Çanakkale savaşında Mustafa Kemal 19. Tümen komutanıyken Karabekir 14. Tümen komutanıydı.
Kurtuluş savaşı yıllarında da beraberlikleri devam etti.  İstanbul hükümeti, Karabekir’i Mustafa Kemal’i yakalaması için görevlendirdiğinde Mustafa Kemal’in yanına gelip emrinizdeyim Paşam diyerek Padişaha karşı çıkan Karabekir’den başkası değildi.
Peki ya İsmet İnönü?
O da Mustafa Kemal’in harp okulu yıllarından arkadaşıydı. Çok yakın arkadaş değildiler ama birbirlerini tanıyorlardı.
Mustafa Kemal ile ilk kader birliği 1. Dünya savaşı yıllarında oldu.  Mustafa Kemal Diyarbakır’daki 2. Ordunun komutanıyken 4. Kolordu komutanı İnönü’ydü. İnönü 20. Kolordu’ya tayin olduğunda Mustafa Kemal İnönü hakkında şu raporu yazmıştır:
“Ciddî‚ faal‚ gayet zeki‚ yüksek fikirli‚ astlarına ve savaş ruhiyatına hâkim ve etkili‚ iyi bir görüşe ve süratli bir kavrayışa sahip. Kolordu´nun her türlü ihtiyacını düşünmekten ve sağlamaya çalışmaktan bir an uzak kalmaz ve başarır. Askerî bilgisi ve anlayışı güzel ve geniş; doğru‚ kesin ve tereddütsüz karar sahibi‚ cesur ve kişisel kararıyla hareket etmek kabiliyetine sahip. Ordu ve memlekette‚ üzerine alacağı mühim vatanî görevlerde kendisinden büyük hizmetler beklenir.” (2)
Ardından Filistin cephesinde Mustafa Kemal  7. Ordu’nun komutanıyken 3. Kolordu komutanı yine İnönü’ydü.
1.Dünya savaşı yıllarında başlayan kader birlikleri kurtuluş savaşı yıllarında da devam etti.  Mustafa Kemal, işgal yıllarında İstanbul’dayken Şişli’deki evine en çok gidenlerden biri İsmet Paşaydı. Kurtuluş savaşı planlarını anlattığı ilk kişilerden biriydi.
1. ve 2. İnönü savaşlarını kazandıktan sonra kendisine ilk tebrik telgrafı çeken kişi Mustafa Kemaldi. Lozan görüşmeleri için İnönü’yü baş delege seçen kişi de Mustafa Kemaldi. Çünkü 1. Dünya savaşı yıllarında çalışkanlığını gördüğü İnönü’nün inatçı kişiliğine güveniyordu.
Cumhuriyet’in  ilanından 1 gün önce Mustafa Kemal’in yanında olan tek kişi İnönü’ydü. Atatürk o gece akşam yemeğinden sonra sadece İnönü’nün yanında kalmasını istemişti ve sabaha kadar Cumhuriyet’in ilanının metni üzerinde çalıştılar.
Cumhuriyet ilan edildikten sonra da birbirlerinden ayrılmadılar. Atatürk Cumhurbaşkanı, İnönü Başbakan oldu. Atatürk döneminde çıkan tüm iç isyanları kararlı bir şekilde bastıran İnönü’ydü. Devrim karşıtı yobazların üzerine kararlılıkla gitti.  Atatürk’ün ölümüne kadar yanında olan yakın dostlarından biriydi.
Elbette harp okulu yıllarından beri arkadaş olan Mustafa Kemal ve arkadaşları arasında fikir uyuşmazlıkları da oldu. Özellikle Cumhuriyet’in ilanı konusunda Mustafa Kemal dışında tüm arkadaşları çekingendi. Her ne kadar batılı tarzda eğitim gören komutanlar olsalar da Saltanata bağlı insanlardı. Örneğin Rauf Orbay, ‘’ben padişahın ekmeğini yedim’’ diyerek saltanata bağlılığını ifade ediyordu.
Sadece Cumhuriyet’in ilanı değil kurtuluş savaşı yıllarında da fikir ayrılıkları yaşadılar. Mesela İnönü, ilk başlarda mandacılığı savunmuştur. Karabekir ülkenin batısının kurtulabileceğine inanmamıştır. Ancak zaman ilerledikçe Mustafa Kemal’in önderliğinde vatanın tam ve bağımsızlığına inandılar.
En büyük fikir ayrılıkları ise Cumhuriyet’in ilanından sonra yaşandı. Özellikle Karabekir,  devrimlere karşı net bir tavır koydu. Hilafetin kaldırılmasına, harf devrimine, Kur’an’ın tercüme edilmesine karşı çıktı. Çünkü başarılı olacağına inanmıyordu. Devrimlere karşıtlığı yüzünden zaman içinde yönetimden uzaklaştırıldı. Bu yüzden anılarında bazı şeyleri kırgınlığından dolayı çarpıtarak yazmıştır.
Atatürk’ün 1927 yılında yazdığı Nutuk’ta silah arkadaşlarına yönelik eleştirileri fikri yalnızlığın, arkadaşları tarafından anlaşılamamasının kırgınlığının ifadesidir. Nutuk’ta Atatürk, silah arkadaşları için şu yorumu yapmıştır:
“Benimle beraber yola çıkanlar; kendi görüş ufuklarının sonuna erince, birer birer beni bıraktılar” (3)
Silah arkadaşlarının Cumhuriyet’in ilanından sonra yanında olmamasından dolayı kırgın olan Atatürk, Nutuk’ta arkadaşlarına çok sert eleştiriler yapmıştır. Ancak önemli bir nokta unutulmamalıdır. Atatürk’ün eleştirileri  arkadaşlarının hatalarına yöneliktir. Bir kırgınlığın ifadesidir. Sert eleştirileri bu komutanların tarihteki değerini küçültmez.
Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Kazım Karabekir bir Atatürk değildi. Ancak Atatürk’e saygılarını her zaman koruyan, Atatürk’ün ölümünden sonra bile saygıda kusur etmeyen namuslu insanlardı.
Mesela Ali Fuat Cebesoy hem milli mücadele hatıralarının hem Atatürk ile harp okulu yıllarındaki anılarını anlattığı Sınıf Arkadaşım Atatürk kitabının önsözünde Atatürk için ‘’Büyük kurtarıcı’’, ‘’Aziz kardeşim’’ ifadelerini kullanmıştır.
Karabekir de Atatürk ile yaşadığı tüm kavgalara rağmen her zaman ona karşı saygısını korumuştur. Atatürk’te Karabekir’e karşı bir kin duymamış, ömrünün son günlerinde Karabekir’i görmek istemiş ancak nasip olmamıştır. Karabekir’in kızı Timsal Karabekir bu olayı şöyle anlatıyor:
 Cumhuriyet’in ilanından sonra paşaları istemeyen o kadrolar, Atatürk’ün hasta yatağındaki ’Kazım Karabekir’i çağırın. Helalleşmek istiyorum’ talimatını da babama haber vermiyorlar. Babam Atatürk’ün ölümünün ardından bu durumu öğrendikten sonra, ablalarımın ’Baba, haberin olsa helalleşmeye gider miydin?’ sorusunu ’Tabii giderdim O Mustafa Kemal’ diye yanıtlamıştı. (4)
Atatürk’e muhalif olan silah arkadaşları arasında en cesur itirafta bulunan kişi ise Rauf Orbay’dır. Hem kurtuluş savaşı yıllarında hem Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk ile fikir ayrılıkları yaşayan, hatta kendisine karşı açıkça muhalif olarak parti kuran Rauf Orbay, Atatürk’ün liderliğini, kurtuluş savaşını onun sayesinde kazandıklarını şöyle ifade etmiştir:
”Mustafa Kemal Paşa mücadeleye atılmasaydı bu memleket kurtulamazdı. Anadolu’nun tehlikeye düşen yerlerinde, batıda, doğuda ve güneyde başlayan bir yurtsever düşüncenin mahsulü olan zayıf millî mukavemet hareketleri Mustafa Kemal Paşa tarafından birleştirilmeseydi, her biri ayrı ayrı kolayca bastırılabilirdi. Nur içinde yatsın Büyük Kurtarıcı” (5)
Hiç birimiz olmasaydık Kurtuluş Savaşını Atatürk gene başarırdı. Ama o olmasaydı hiçbirimiz onun yaptığını yapamazdık (6)
Atatürk’ün en sert muhalifi olan arkadaşı bile ‘’O olmasaydı biz başaramazdık’’ dürüstlüğünü gösterdikten sonra bu insanların yerin dibine sokulmasının, her şeyi Atatürk tek başına yapmış gibi anlatmanın mantığı da yoktur faydası da…
Birileri Atatürk’e iftira atıyor diye bu iftiralara karşılık olarak kurtuluş savaşında Atatürk’ün yanındaki komutanları değersizleştirmek Atatürk’ün kıymetini yüceltmeyecektir. Çünkü Atatürk yaptıklarıyla tarihteki yerini çoktan almıştır. Artık onu kimse ne küçültebilir ne de yüceltilmeye ihtiyacı vardır.
Atatürk’ün silah arkadaşlarına hakaret edenler önce kendilerine şu soruyu sorsunlar:
‘’Atatürk yaşasaydı bu yorumlarınızdan hoşlanır mıydı?’’  Böyle bir anlatımı Atatürk’te kabul etmezdi.
Artık tarihteki şahsiyetleri birbiriyle kavga ettirmeye son vermenin zamanıdır. Böyle sakat yorumlamalarla tarih konuşulamaz. Kurtuluş savaşı komutanlarını birbirine kırdırmaya çalışmak fanatizmdir. Boş bir çabadır. Eğer bugün vatanımızda özgür yaşıyorsak bunu önce Atatürk’e sonra yanındaki silah arkadaşlarına borçluyuz.
KAYNAKLAR
1- Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul, 2000, s.44 – 45
2-Utkan KocaTürk – Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, 1 Oca 1999 s.93
3-Şevket Süreyya Aydemir – Tek Adam 3. Cilt Remzi Kitabevi 1975 s. 326
4- Ata ile Helalleşemedi Vatan Gazetesi  27 Ocak 2010
5- Hamza Eroğlu – Türk İnkılâp Tarihi Millı̂ Eğitim Basımevi, 1982 s.114
6- Falih Rıfkı Atay- Çankaya, s. 64

Bir Cevap Yazın

Pin It on Pinterest